Futbol ve terör: Memleketin bilumum ahkâmcılarının üzerine en rahat konuşabildikleri, koltuklarından kalkıp iki tane kitap karıştırmadan yağıp estikleri iki alan. Ve bize yine ıstırap sayfalar, ıstırap ekranlar. Ha babam konuşsunlar, ha babam dinle. Sanki, mübarekler sütten çıkmış ak kaşık.
Diğer tarafta da birileri tarafından inatla “münferit” denen, ama daha mevzu duyulur duyulmaz etekteki bütün taşların döküldüğü bir cinayet. Ne kadar çok söyleyeceği varmış milletin; meğerse bürokratından, federasyonuna, polisinden gazetecesine, yöneticisinden (en komiği), taraftar gruplarına kadar ne çok bezmişler ortalıkta dönen kepazeliklerden. Yılda 250 milyar Dolara yakın paranın döndüğü ortam güllük gülistanlık olsun derken, bir tane kendini bilmez ''cani'' çıkıp, filmin en heyecanlı yerinde ayağa kalkıyor. Sahnenin görünmesini engelliyor. Hiç olacak iş mi? Peki ne yapmak gerekiyor? Önce adamı yerine oturtacaksın, (zaten ne işi var ki ''bizim'' sinemada bu lümpenin), ondan sonra da biletçiye rica edeceksin, ''bir daha böyle adamlara bilet vermeyin, gözünüzü seveyim, görmüyor musunuz, 'bacasız sanayi'mize yaptıklarını, hacı cavcav!'' Aynı oyun, kaçıncı kez gösterime giriyor ve yine tiraj üstüne tiraj patlatıyor.
Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin de TBMM'de, İnönü'de yaşanan cinayet vesilesiyle yaptığı konuşmasını, bir zamanların ünlü amigosu Karınca Ezmez Şevki’lere ne kadar çok ihtiyacımız olduğundan bahsederek bitiriyordu. Bu kadar çok Karın Deşen’in yeşerdiği ortamda pek de hayırlı bir istek doğrusu. Ama Karınca Ezmez gibi adamları baş tacı yapıp, amigo eden (ki yüzde yüz ''bağımsız'' taraftar tercihli) ortamla, şu andaki bağımlı ''taraftar''ın adreslediği amigo ortamı arasındaki farka da iyi bakmak gerekir. ''Darbe''li yılların da yardımıyla ''mağrur'' zamanlardan ''mağdur'' zamanlara doğru meyletmiş gidiyoruz. Artık, orta yerinden çatlamış bir ahlak hattında, ''ne zaman bir omuz, bıçak, kurşun yeriz?'' diye tırsa tırsa dolaşıyoruz ortaklıkta. Memlekette sinir sahibi her bünyeye karşı erketede olmak gerekiyor ki, bu gidişle yakında Karınca Ezmez’leri değil, “İnsan Kesmez”leri arıyor olacağız. Velhasıl, âlem buyken, niye sadece krala atıp duruyoruz. Cemaat bal mıdır ki, imam kaymak olsun!
Artık şehrin de duvarlarına özgürlük, eşitlik, adalet sloganları yazılmıyor. Şimdilerde, aynı duvarlar üzerinden bilmem hangi taraftarın, bilmem hangi taraftar hakkındaki değerli düşüncelerini, takip ediyoruz. Duvarların devrimci misyonu yerini ''vasıfsız misyonerlere'' bırakıyor. Ve hiçbir "yeni zamanlar sloganı"nın üstü boyanıp, yanına TC yazılmıyor. Yarattıkları kültürün bahtsız çocukları, bulduğu her fırsatta toplumsal yaşamımızı ve vicdanımızı kana boyayıp duruyorlar. Ve yine; ''yaşasaydı muhtemelen kalkacak tahta bile bulamayacak bir çocuk, yine bir devlet dersinde öldürülüyor''. Daha kaç çocuk bir türlü muaf olamadığı bu ''zorunlu'' dersten dolayı, genç yaşında göçüp gidecek!
Hazır, ahkâmcılarımız hassaslaşmışken hatırlatalım: Mardin'de şoför babasının yanında 11 yaşında bir çocuk ''terörist'' diye öldürüldü. 11 yaşında bir terörist! Ne oldu, ağır geldi dimi? Aman aman, siz ezberi bozmayın. Zırvalamaya devam. Nasıl olsa, bir sürü de ''zorunlu'' öğrenciniz var, sizi dinleyen.
(26 Kasım 2004 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.)
(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)